Tabağımızdaki Tehlike ve “O” Sorumluluk: Vatandaş mı, Devlet mi?

Son günlerde artan gıda zehirlenmesi vakaları hepimizin midesini (ve açıkçası sinirini) kaldırdı. Olayın hemen ardından Tarım ve Orman Bakanımızın yaptığı açıklama ise tartışmanın fitilini yeniden ateşledi. Vatandaşımız yine daha dikkatli olmalı ve online ihbar kanallarını kullanmalıydı.

Bir an durup düşündüm. Elbette vatandaş olarak hepimiz dikkatli olacağız. Marketten aldığımız ürünün son kullanma tarihine bakmak, dışarıda yediğimiz yemeğin görüntüsüne şüpheyle yaklaşmak… Bunlar temel bilinç. Kimse bile isteye zehirlenmek istemez. Zehirlenmeyi baştan engelleyecek laboratuvar denetiminin yerini tutamasa da, gıda etiketlerini okumak (içindekiler listesi, alerjen uyarısı, son kullanma tarihi) elbette bireysel sorumluluğumuz.

“Tabağımızdaki Tehlike ve “O” Sorumluluk: Vatandaş mı, Devlet mi?” okumaya devam et

Tarımın Gelecek Rotası: Teknolojinin Altın Dokunuşu

Sofralarımıza gelen her lokmanın ardında binlerce yıllık bir birikim ve emek var. Ancak dünya hızla değişiyor, nüfus artıyor ve geleneksel tarım yöntemleri artık bu devasa talebi karşılamakta zorlanıyor. İşte tam da bu noktada tarım teknolojileri, yani AgriTech, bir kurtarıcı gibi imdadımıza yetişiyor. Günümüz çiftlikleri, sensörlerden akıllı cihazlara, robotlardan yapay zekâya uzanan teknolojik yeniliklerle adeta birer bilim üssüne dönüşüyor. Peki, bu dönüşüm bize neler vaat ediyor ve Türkiye bu yarışın neresinde?

“Tarımın Gelecek Rotası: Teknolojinin Altın Dokunuşu” okumaya devam et

Teknoloji Çağının Hızlı Dansı

Göz açıp kapayıncaya kadar büyük değişimlerin yaşandığı bir çağdayız, özellikle de teknoloji dünyasında. Nisan sonundan Mayıs 2025 başlarına uzanan kısa bir zaman dilimi bile bu baş döndürücü hıza tanıklık etmeye yetiyor. Bir yanda Belçika’da martı gaklamalarını mükemmelleştirmeye çalışanlar varken, diğer yanda dijital alem ve onun giderek daha fazla şekillendirdiği fiziksel dünya, köklü dönüşümlerin sancılarını çekiyor.

“Teknoloji Çağının Hızlı Dansı” okumaya devam et

Deprem, İstanbul Ötesi Risk

Ah, o meşhur cümle: “Beklenen İstanbul Depremi”… Ne çok duyduk, ne çok konuştuk, değil mi? Manşetlerde, sohbetlerde, endişelerimizde hep başrolde. Peki neden hep İstanbul? Cevabı aslında basit: 15 milyonu aşan, turistlerle, misafirlerle 20 milyona dayanan dinamik nüfusu , Türkiye’nin ekonomi lokomotifi olması, binlerce yıllık tarihi ve kültürel ağırlığı, medyanın doğal odağı olması ister istemez gözleri bu devasa metropole çeviriyor. İstanbul’un riski büyük, bu tartışılmaz bir gerçek.

Ama bir duralım… Acaba bu deprem sadece İstanbul’un kapısını mı çalacak, yoksa tüm Marmara Bölgesi’nin, hatta belki de daha güneyinin ortak kaderi mi? Ya hep birlikte aynı gemideysek ve sadece kaptan köşkünden görünen tehlikeye odaklanıyorsak?

“Deprem, İstanbul Ötesi Risk” okumaya devam et

Hello world!

Teknolojiyi yakından takip edenler bilir, özellikle yazılımla içli dışlıysanız ilk heyecanla başardığınız, ekrana yazdırdığınız o ilk kelimeler “Hello World!” veya Türkçesiyle “Merhaba Dünya!” olur. Uzun soluklu bir macera başlıyor. Çok düzenli değil, ama çok uzun soluklu. “Hello World!”